Bir Gamze Kaydı Gökyüzünden
İnsan bilemez şu dünyada nelere sebep olduğunu, neleri birleştirip neleri yıktığını. Karşınıza hiç beklemediğiniz bir anda çıkıverir ve duygularınızı üç metrekarelik bir hücrenin içine atıverir, aç, susuz, sefil. Kimi zamanda gözleri öyle bir etki ederki bedeninize bilmem kaçıncı padişahın oğlu dahi olsanız oturduğunuz o tahtı ona adarsınız.
İnsan bilinmezdir, insan meçhul.
Benimde karşıma yüzlerce insan çıktı böyle. Kimi zaman yalnızlığıma otopsi yaptılar, kimi zaman mutluluğumu yağmaladılar. Çoğu zaman basit bir kadavra oldum ellerinde. Sevmesini bilmeyen ellerin kalbimi söktüğü.
Karşıma çıkan ilk insan beyaz elbiseli bir bayandı. Kıçıma vurmasıyla hayatımda ilk insana nefretim başlamıştı. Bizde insandık oda insandı. Tabi o zaman neden vurduğunu anlayamasamda ileriki zamanlarda o beyaz elbiseli bayanın ne kadar gerekli birşey olduğunu anladım. Çok fazla görmesemde bu bayanı, benim dünyaya gelmemde büyük yardımı olduğunu biliyorum. Ama ona olan nefretim 19 yıldır hâlâ azalmış değil.
Hayatımdaki ikinci insan. İlk aşkım. Sonsuza dek aşık olacağım ve sevgisine sadık kalacağım kadın. Annem. Dokuz aylık bir maratonun ardından sağ salim ayaktaydı. Benim de iyi olduğumu görünce gözünden yaşlar dökülüvermişti tabi. Ahh canım annem. Cesaret edemedim ilk anda konuşmaya. Ya da konuşmak için çokmu küçüktüm daha bilmiyorum. Ama “işte bu benim annem” diye bağırmak geldi içimden. Düşününsenize sizin karnınızı doyuran ilk kişi. Ne kadar kutsal bir görev.
Evet. Hayatımdaki üçüncü insan. Şimdilerde saçlarına ak düşmüş koca adam. Babam. Ve beni ilk kucağına alışı. Tabi evdeki ilk çocuk oluşum ve erkek oluşum babamın sevincine sevinç katmıştı. O zamanlarda gözünde gözlük, simsiyah saçlı bir adam. Şimdilerden eser yok yani. Yaşı 48’e dayanmış o adam, o zamanlarda 29 yaşındaymış. Vay canına. 29 yaşından bu yana oğlu olduğunu bilmek gurur verici birşey açıkçası. Hayatımda idol olarak gördüğüm ilk kişi. Evet ben o zamanlarda bana sorulan “büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “babam olacağım” diyordum.
İşte hayatımı baştan aşağıya şekillendiren bu üç insan. Şimdi birazda hayatımı alt üst eden insanlara değinmek istiyorum.
Hayatımı alt üst eden ilk kişi çocukluk aşkım Ayşe. Çocuğuz tabi daha o zamanlarda. Aşkın, sevginin sadece sokak köşelerinde konuşmak olduğunu sanıyoruz. En az bir sene bir kızın peşinden sevmediğini bile bile koşmak ne demek? Dedim ya çocuğuz. Herkesin en az bir tane çocukluk aşkı olmuştur. Yedinci sınıf, sekizinci sınıf ve lise bir. Lise birde gelen bir telefon. “Haklısın senin kadar kimse sevmemiş beni” diye başlayıp “beni arar mısın tekrar” diye biten konuşma. Ve kontörün olmadığı bir telefon. Ağızdan çıkan onca küfür. Eve gidince aranan çocukluk aşkı. Ve konuşamayacağını söyleyen bir ses. Ayşe macerası o gün bitmişti. Daha hayatımda nice insanlar gelip geçecekti. Ama ben farkında değildim.
Hayatımı alt üst eden ikinci insan. Meltem. İsminin anlamı gibi esip geçen bir rüzgar. Ergenlik dönemlerimiz. Kardeşim dediğim kişilerden vazgeçip bir kıza “seni seviyorum” demek. İnanın hiç kolay olmadı. Hani derler ya ilk aylar cicim ayları diye. Aynen öyleydi. Hatta “iyiki kardeşlerimden vazgeçip seninle birlikteyim” dediğim günler dahi olmuştur. Ve tabiki sonraları. Gençtik. O hâlâ çocuktu ve şuan da çocuk. Buda ayrı bişey tabi. Ayrılıp barışmalar büyük bir fırtınaya doğru sürüklüyordu. Bir ilişkide erkek veya bayandan biri kurtarıcı görevini üstlenmeli ki fırtınaya sapmadan o ilişkili kurtarılmalı. Tabi ben bunu geç anlayınca kendimizi fırtınanın içinde buluverdik. Sonuçta ayrılığın başrollerini oynadık. Şimdi diyorum kendime aslında “ayrılığın gelmesi iyi oldu” diye. Çünkü 2 veya 3 sene öncesinde dahi aşkı ezberleyecek kadar büyük değilmişim.
İşte bu kişilerde hayatımı alt üst eden iki insan. Şimdi bu yazıyı yazmama sebep olan, düşüncelerimi alt üst eden insanlar.
Ben bir şayirim. Şair değilim. Ve ilhamı kimde bulacağım hiç belli olmuyor. İşte bu kişiler düşüncelerimi alt üst ediyor. Fazlasıyla bende takıntı oluşuyor.
İlk kişi Moira. Aslında bir kişi değil Moira. Hayali bir karakter. Şizofren bir şayirin aklında oluşturduğu başrol oyuncusu. Aşık olduğum kişidir Moira. Hayali sevgilimdir. Yazdığım sözlerin veya şiirlerin çoğu Moira’ya ithafen yazılmıştır. O’nun mavi gözlerine adadığım onlarca söz vardır. İlham aldığım en büyük kaynaktır Moira. Sonbahar renkli saçları her zaman dizelerimin sonuna nokta olmuştur. Dinlediğim şarkılarda hep onun adı geçmiştir. Şu yazıyı yazarken dahi yanımda olduğunu bildiğim tek kişidir Moira. Çoğu insandan daha insandır. Düşüncelerim alt üst eden kişilerin ilkidir.
Düşüncelerime çomak sokan ikinci kişi Nesibe. Sadece gözlerinden ilham alarak birşeyler karalamak için 1 hafta boyunca onun bindiği otobüse binmişimdir. Ve gözleri birçok şey yazdırmıştır bana. Kimi zaman Akdeniz’e vurmuşumdur kalemimi, kimi zaman İstanbul’un varoş sokaklarına. Kimi zaman Kaddafi gibi faşistçe sevmeme neden olmuştur kimi zaman Kaddafi’ye karşı anarşist güçlerin yandaşlığı yanında bulmuştur kalemim kendini.
Düşüncelerimi alt üst eden üçüncü kişi. Hatta kişiler. Çünkü gamzeli bayanların birçoğu düşüncelerimi alt üst etmiştir benim. Nerde gamzeli bir bayan görsem, kendisi veya resmi hiç farketmez, durduramam kalemimi. Görseniz sabaha kadar alkol almış dersiniz. Yazan ben değilimdir. Yazan düşüncelerimi alt üst eden bu gamzeli bayanlardır. Yanaklarındaki o çukurdur kalemime cennet. Ve son zamanlarda büyük bir takıntı yaptığım gamzeli bayanlardan biri. Tuğçe. İsminin anlamını ilk öğrendiğimde kalemimi zaptedemedim. “Mikail’in depreminden sonra Allah’ın yanağında bıraktığı çukur… Tuğba ağacının kök saldığı o cennet mekan ve Tuğçe dallarının güzelliğini alan sen.” Cennetteki Tuğba ağacının herbir dalına verilen ad. Çok kez duydum Tuğçe ismini. Fakat merak edip anlamına bakmamıştım. O yanağındaki çukurun ne derece farklı olduğunu bilmesede ilham aldığım şeydi. Ve bağladığım tasmalar dahi durduramazdı kalemimi. Yazılıverirdi bir bir kelimeler kağıtlara. “Yanağındaki gamze cennetim olurdu, ben hiç istemeyerek gözlerinden süzülen gözyaşı.” Ve o çukur bana annemi hatırlatırdı. “Yanağındaki gamzeydi benim cennetim. Bir gülüşünle ayaklarının altına alırdın beni anne.” Cennetti yanağındaki gamze, belki de benim göremeyeceğim tek yerdi. O nasıl birşey taşıdığının farkında olmasada yanağında bana gelen ilham meleklerinin en büyüğüydü son günlerde. Ve gökyüzünü o çukura adardım ben. “Bir gamze kaydı gökyüzünden, hadi bir dilek tut sevgilim. Yanağında ki yıldız parlasın.” Ve bilirdim. Gün gelir o yanağındaki gamzenin yarattığı farkı unutur ben başka bir gamzeli bayanda fark arardım.
İşte düşüncelerimi de bu kişiler ve hatırlayamadığım birçok kişi alt üst etmiştir. Hayat bu. Depremin şiddeti ne olursa olsun kendini en üst kattan aşağı atar insan. Bende bu kişilerle beraber hayattan dışarı atlamak isterdim.
İsmail Usluer
“Beni arar mısın tekrar” diye biten konuşma. Ve kontörün olmadığı bir telefon..!
Fazla söze gerek yok;”Çok Güzel olmuş şayir abi :D”
Teşekkür ederim kardeşim. :)
Bu işi biliyorsun diye 10 kere dedim sanırım.
Ama gerçekten bu işi biliyorsun İsmail. =)
Mahcuben eyvallah kardeşim.
nereye düştü :o
güzel mi bari :D