Filmlere Konu Olacak Türk Seri Katiller
Hep izlediğim yabancı filmlerde rast gelmiştim aslında seri katillere. Bu yüzden de seri katil olgusunun karşılığı hiç Türkiye sınırları içerisinde olmadı benim için. Veya bu kadar korkunç olaylara sebep olan insanların varlığını kendi yaşadığım topraklarda düşünmek istememiş de olabilirim. Fakat araştırmalarım sonucunda gördüm ki filmlerdekinden daha tehlikeli insanlar aramızda dolaşıyorlar.
Kenan Öner
İstanbul Üniversitesi Filoloji bölümü mezunu Kenan Öner DHKP-C üyesi olduğu ve işkence gördüğü iddiasıyla 1981’de Fransa’ya iltica ediyor. Ailesine ise Fransya’ya, Lyon Üniversitesi’nde doktora yapmaya gideceğini söylüyor. Fakat orada örgütün üst düzey sorumlularından biri oluyor.
İlk cinayetini 1986’da Fransa’nın İsere adlı bir kasabasında Mehmet Y. adında bir arkadaşını öldürerek işliyor. Fransız polisi Kenan Öner’in peşine düşse de Kenan Türkiye’ye dönüyor.
Türkiye’ye döndükten sonra bir bankada iyi bir pozisyonda çalışmaya başlıyor ve aynı yıllarda Canan Aydın ile evleniyor. O yıllarda Mehmet Y. cinayetinin peşini bırakmayan Fransız polisi Kenan Öner’i Türkiye’de buluyor. Türkiye’deki yargılanma süreci 12 yıl süren Kenan Öner müebbet hapse mahkum ediliyor. Deliller alenen Mehmet Y.’yi öldürdüğünü gösterirken kendisi kesinlikle bunu itiraf etmiyor.
2004’te şartlı tahliye ile serbest kalıyor. Kısa süre sonra da eşi Canan Aydın ortalıktan kayboluyor. Kenan Öner cezaevindeyken eşinin kendisini aldattığını düşündüğü ve bunu birkaç kez dile getirdiği için Canan Aydın’ı öldürmüş olabileceği düşünülüyor. Canan Aydın’ın nerede olduğunu soranlara Ankara’ya gitti, kadın satıcılarının eline düştü, tatile çıktı gibi cevaplar vermesi de baş şüpheliyi Kenan Öner olarak gösteriyor. Fakat aradan geçen 15 yıla rağmen kadının ne ölüsü ne de dirisi bulunuyor.
2008 yılında ise anne ve babasını öldürüp cesetleri itinayla 300 parçaya ayırıp bunları da evlerinin bahçesine gömüyor. Kenan Öner’in evini arayan polis İznik’teki evin bahçesinin krokisini buluyor. Bir mimar elinden çıkmış gibi çizilen krokiden de polisin anladığı gibi tüm detaylar nizami bir şekilde düşünülmüş ve o şekilde cinayet işlenmiş.
İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Kenan Öner 2017 yılında cezaevinde geçirdiği kalp krizi sonucu ölüyor.
Abdullah Aksoy (Çumra Canavarı)
Okuduğumda tüylerimi ürperten bir cani Abdullah Aksoy. 1934 Konya doğumlu. Konya’nın Çumra ilçesinde yaşadığı ve cinayetleri de burada işlediği için Çumra Canavarı deniyor. Kriminal arşive de Türkiye’nin ilk eşcinsel seri katili olarak geçiyor.
1962’de cinayetleri işlemeye başlayan Abdullah Aksoy 1967’ye kadar 15 kişiyi öldürdü, bir kişi de yaralı olarak kurtuldu. Kurbanlarına önce cinsel ilişki teklif ediyor, kabul etmeyenleri öldürüyor, kabul edenleri de cinsel ilişkiye girdikten sonra öldürüyordu. Öldürdüğü insanlar arasında Çatalhöyük kazısında görevli iki Alman arkeolog ve üç tane de teknisyen bulunuyor.
İlgini Çekebilir: Unabomber: Manifestosunu Okuduğunuzda Sempati Duyacağınız Bir Terörist
Kurbanlarını yaşadığı evin zeminine gömüyor. Öyle ki ilk kurbanını başı aşağı gelecek şekilde çıplak olarak gömüyor, bacaklarını da kapatmak için üzerine duvar örüyor. Bu yüzdendir ki Çumra gibi küçük bir yerde üç kez ev değiştirmesi polislerin dikkatini çekiyor.
Kendi halinde, kimsesiz, abdestinde namazında biri olduğu için kimse bu cinayetlerden ve kayıplardan dolayı Abdullah Aksoy’dan şüphelenmemişti.
Abdullah Aksoy 1967 yılının Nisan ayında yargılanmayı beklemek üzere Konya cezaevine yerleştirildi. 12 Nisan’da cezaevi müdürünün kararıyla tek kişilik hücreye alındı. O sabah gardiyandan namaz kılmak için seccade istedi. Namazını kıldıktan sonra uçkur olarak kullandığı kuşakla kendisini su borusuna asarak intihar etti.
Süleyman Aktaş (Çivici)
1984’te Türkiye Elektrik Kurumu’nda hat işçisi olarak çalışırken 31500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanıyor ve aylarca tedavi görüyor. 1986 yılında Antalya’da yol sorduğu bir başkomiseri kendisine ters cevap verdiği gerekçesiyle öldürerek ilk cinayetini işliyor. O yıllarda yargılandığı mahkemece akli dengesinin yerinde olmadığına karar veriliyor ve dört buçuk yıl ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi gördükten sonra taburcu olup köyüne dönüyor. Seri cinayetlere ise köyüne döndükten üç yıl sonra başlıyor.
Birinci görev olarak tanımladığı (1994) cinayetlerinde yaşlı çiftlerden kadının alnına 5’lik bir çivi, sol gözüne de iki tane 10’luk çivi çakarak öldürüyor. Aradan bir ay geçtikten sonra yine aynı köyde bir eve girerek yaşlı bir adamın başına defalarca çekiçle vurarak öldürdükten sonra sol gözüne iki, alnına da bir tane 10’luk çivi çakıp evden ayrılıyor. Aradan yarım saat geçtikten sonra yaşlı bir çiftin evine giriyor. Önce yaşlı adamın kafasına defalarca çekiçle vurup öldürüyor, ardından aynı şekilde kadını da öldürüyor. Daha sonra cebinden çıkardığı çivileri kurbanlarının sol gözlerine ve alınlarına çakıyor. Katil o gece son olarak Yıldırım K.’ya da aynı şeyleri yapıyor. Muhtemelen öldüğünü düşiünerek de olay yerinden uzaklaşıyor. Fakat Yıldırım K.’nın yeğeni olay yerine geldiğinde amcasının ölmediğini, kendisine bir isim söylediğini duyuyor. Söylediği isim ise aynı köyde yaşayan Süleyman Aktaş.
Süleyman Aktaş’ın evine düzenlenen operasyonda cinayetlere ait deliller bulunuyor ve işlediği cinayetleri kabul ediyor. Yargılama sırasında Süleyman Aktaş’a paranoid şizofren tanısı konuluyor ve hastaneye kaldırılıyor. Kaldırıldığı hastaneden kaçıp tekrar cinayetleri işlediği kasabaya giderken jandarmalar tarafından yakalanıyor. Şu an ise halen akıl hastanesinde. 2018’in Aralık ayında yapılan bir haberde ise içerisindeki çivi çakma isteğinin sönmediğini söylüyor.
Çalıştığı kurumda 31500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanması, Süleyman Aktaş’ın ruh sağlığının bozulmasına neden olup olmadığı ise muamma.
Adnan Çolak (Baltacı)
1992-1995 yılları arasında Artvin civarındaki köylerde çobanlık yapan Adnan Çolak, 68-95 yaşları arasında on bir insanı öldürüyor. Bunlardan altı tanesinin de cesedine tecavüz ediyor.
İlk cinayetini 1992 yılında Seyitler Köyü’nde yaşlı bir çifti baltayla öldürerek işliyor. Bu çiftin 14 yaşındaki kızlarına ise tecavüz edip bırakıyor. Fakat bu olayda katile ulaşılamıyor. Tam bir yıl sonra bu sefer Soğanlı Köyü’nde Ziver D. ve gelinini yine baltayla öldürerek tecavüz ediyor. Bu cinayetlerden üç ay sonra Köprükaya Köyü’nde Kevser ve Osman A.’yı önceki cinayetlerdeki gibi öldürüyor. Fakat diğer cinayetlerden farkı her iki kurbanın da cinsel organlarını kesiyor. Polisler katile hala ulaşamıyor. 1994 yılında Hediye S. isimli yaşlı kadını keser ile öldürmek istiyor. Kadının öldüğünü sanıp bırakıyor fakat kadın ağır yaralanıyor. Komadan çıktığında ise hiçbir şey hatırlamıyor. Bu olaydan dört ay sonra da aynı şekilde Osman ve Kevser P.’yi öldürüyor. Kısa bir zaman sonra da Hacer K. isimli yaşlı kadını yine baltayla öldürüyor. 1995 yılında yakalanmasını sağlayan Saniye Ç.’nin tülbentle boğazını sıkıp ardında da tecavüz ediyor. Katil, kadının öldüğünü sanıyor fakat Saniye Ç. güç bela komşularını yardıma çağırıyor. Ardında da hastanede gözünü açtığında polislere her şeyi anlatıyor.
Adnan Çolak’ın evine yapılan baskında işlediği cinayetlere ait deliller bulunuyor. Yapılan yargılama sonucu altı kez idam cezasına, ikişer kez de yirmişer yıl ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılıyor. 10 yıl hapis yattıktan sonra Rahşan affından yararlanarak hapisten çıkıyor. Daha sonra ailesini de alarak ortadan kayboluyor. En son Artvin’in bir yaylasında ailesi ile birlikte yaşadığı biliniyor.
Ve buraya eklemediğim onlarca psikopat. Kimi ölü, kimi akıl hastanesinde, kimi ise hala aramızda.
Kaynak:
Allah kimseyi doğru yoldan ayırmasın.
Hukuktan pek anlamasam da, vicdandan anlarım. Düşünsene; adam hem cinayet işliyor, hem de tecavüz ediyor. 1 insan değil, 2 insan değil, 3 insan değil… Sonra bir af çıkıyor; bu ve bunun gibiler serbest… İnşallah bizim ve sevdiklerimizin karşısına çıkmaz bu psikopatlar.
Sanki yakın dönemde de birileri vardı aklıma gelmiyor isimleri. Ne tehlikeli adamlar yaşıyormuş aramızda ya hu!
Yakın zamanda Atalay Filiz adında bir katil var. Önce iki arkadaşını öldürüp sahte pasaport ve kimlikle yurt dışına kaçmıştı. Ardından bir şekilde Türkiye’ye dönüp çay bahçesinde çalışmaya başlamıştı. Bir süre sonra da çalıştığı çay bahçesinin sahibinin eşi Fatma Kayıkçı’yı kendisini tanıdığı gerekçesiyle öldürmüştü. İşin garip tarafı ben bunları yazarken bile ürperiyorum fakat bu insanlar tüm bu cinayetleri soğukkanlı bir şekilde işliyorlar. Sanki gündelik yaptıkları bir iş gibi.
Bu insanların toplum içerisinde olduğunu düşünmek istemiyorum. Keşke sadece okuduğumuz romanlarda veya izlediğimiz filmlerde var olmaya devam etseler.
Bu konuyla alakalı bir yazı kaleme almıştım. İlgini çeken bir konuysa okumanızı öneririm.
Hasta ruhlu insanlar. Bu insanların onca ciyanetli işleyip hala aramızda dolaşabildiğini düşündükçe ürperiyorum.
İsmail Selamlar,
Açıkası bu blog yazısını yazmak konusunda nasıl bir ilam perisi geldi bilmiyorum :) şaka bir yana son zamnlarda okuduğum en ilginç blog yazısıydı. Aklıma bir an Av Mevsimi filminde geçen, Türkiye neden seri katil çıkmaz konulu sahne geldi. Demek çıkıyormuş da biz bilmiyormuşuz.
Bu tarz konular nedense hep ilgimi çekiyor Ayhan. Bununla ilgili daha önce de araştırmalarım olmuştu. Aklımda kalanları da blogda paylaşmak istedim. :) Paylaştıklarımdan ziyade çok daha fazlaları var aslında. Bizde filmlere konu olmadığı için bilmiyoruz sadece.
Aslında belki de bu kadar seri katil varken neden bu durumu konu alan fazla polisiye filmler çıkmıyor bizde. Benim aklıma ilk etapta gelen Ejder Kapan’ı var. Zaten polisiye filmler sinemamız için önemli olabilir ama ayrı bir konu tabi.
İnanılmaz bir durum tamamen vahşet!
Merhaba yazın için teşekkür ederim zevkle okudum sana bir kitap tavsiyesinde bulunmak istiyorum cinayet sohbetleri kitabını mutlaka okumalısın
Alışveriş listeme ekledim. Teşekkür ederim.
Allah sonumuzu hayretsin, vahşet bir durum……