İnsan

Ne tuhaf değil mi? Tanımadığımız yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insan var etrafımızda. Her sabah okula giderken önünden geçtiğim bakkalın sahibi mesela. Haftanın beş günü her sabah saat sekiz civarında yada sekizi biraz geçiyorken, önünden geçtiğim bakkalcı amca. Rengi hafif griye çalan sakalları, parlayan başı, hafif kel. Üzerinden hiç indirmediği siyah deri yeleği ve hayattan nasibini almış çökmüş omuzları var vücudunda. Dükkanını erken açıyor olmalı her sabah. Oradan geçerken muhakkak görüyorum onu. Genelde elinde bir gazete okurken, kimi zaman bir müşterisiyle ilgilenirken, ama ne o beni tanıyor ne ben onu. Onun için sıradan bir öğrenciyim bende, diğerleri gibi yol üzerinde ki okula giden. Oda bana göre sıradan bir bakkalcı. Gençliğinde ne yaptı bilmiyorum yada babadan oğula gelen bir meslek mi yaptığı hiç bir fikrim yok bu konu hakkında. Oda bilmiyor tabi ne adımı nede sigara kullanıp kullanmadığımı, çokta önemi değil zaten.

Sadece iki saniye gözlerimizle tanıdığımız insanlar da var. Yanımızdan geçerken sıktığı parfümün etkisiyle kokusunu içimize çektiğimiz insanlar. Yada bazen bir bankta ağlarken salya sümük can kurtaran cebinden hiç eksik olmayan, peçeteli insanların yüzü. O kadar içten ki, utanmasa insan sarılacak. Oysa ki, onuda ilk kez görüyor aslında. Ama paylaşılan duygu, önünden geçilen bakkalcı amcanınkinden çok farklı. En yakın arkadaş bazen, yada iyi bir dost. Belki de hepsinden daha güvenilir, kim bilir…  Aslında bende çok kez kaybettim ,arkadaşlık denen enkazın altında arkadaşlarımı. O kadar sağlam duruyorlardı ki, o kadar güven vericiydi ki bakışları. Nedense ilk sallantıda hepsi yıkıldı. Gönlümde kurdukları tahtlar vardı, yerlerine kimseleri koymadığım şimdi hepsi ihlal duygularımın!  Kimi zaman insanlar, çok acımasız… Bazen bir baba, bazen bir dost, bazen otobüste yanınıza oturan yüzünü daha önce hiç görmediğiniz bir insan.

Yıkıldığınızı hissedeceksiniz o an, odanız kendinizi içine sığdıramayacak derecede dar gelecek. Ruhunuz bedeninize dar gelecek hatta. Akan gözyaşlarınızdan biraz buğulu bakacaksanız hayata, camın ardından sokağı izleyeceksiniz, dostlar göreceksiniz elleri omuzlarından hiç düşmeyen… Uyumak zor olacak geceleri, sabahı başınızı sakladığınız yastığın altında edeceksiniz. Gözlerinizi kapatmak isteyeceksiniz yaşama, nefret edeceksiniz çoğu zaman, kafanızda planlar oluşacak mantıklı veya mantıksız. Baş ağrılarınız olacak, her soğukta başınıza geçirdiğiniz. Zamanı gelir en büyük korkularınız olur insanlar. Gecenin bir vakti tek başına yolda yürürken, en büyük korkularınızın baş kahramanı, o filmlerde izlediğiniz kitaplarda okuduğunuz siyah paltolu yüzünü bir türlü seçemediğiniz adam arkanızdan geliyormuş gibi bir his kaplar içinizi. Dönüp bakmaya cesaretiniz kalmaz,  o an onu düşünmezsiniz bile. Aklınızdan geçen tek şey, kaçmaktır. Kaçtığınızı sandığınız korkularınız, aksine peşinizi hiç bırakmaz. Bu hisleri yaşatan ya bir baba, ya bir dost, yada tanımadığınız bir insandır. İnsandır merkezinde,olayların… Şimdilerde ”İnsan ol,önce!” diyerek yargılanan insanlar, her ne kadar bilinmese de, en büyük hislerin başkahramanıdır.

-Aşkın,
-Heyecanın,
-Korkuların,
-Acının,
-Sevincin,
-En büyük yıkımların
-…

Gün gelir, ”Bir insan değişir,dünya değişir” belki…

Tuba Gündoğan 

Bana kahve ısmarlamak ister misin?

Bunları da okuyabilirsin
Yazı hakkındaki yorumun nedir?

3 Yorum
  1. Muhasebe Eğitmeni
    15 Kasım 2011 - 23:45
    Cevapla
    • Tuba
      16 Kasım 2011 - 08:17
      Cevapla
  2. kulturelbellek
    17 Kasım 2011 - 05:12
    Cevapla