Askerlik

Karşıki Dağlar Cenderme Cenderme

Sonunda askerliği bitirip bloga yazı yazma safhasına geçebildim. Aslında 2 hafta önce bitirmiş olmama rağmen daha yeni yazı yazmam da son zamanlarda -son 1 yıldır- ne kadar üşengeç olduğumun göstergesi.

Yazacak o kadar çok şey birikti ki… Helikopterden helikoptere atlamalar mı dersiniz, dağlarda terörist avına çıkmak mı dersiniz, bilmem kaç kilo uyuşturucu yakalamak mı dersiniz… Tabi ki bunların hiçbiri olmadı.

En baştan başlamakta fayda var sanırım. Her Türk erkeği gibi 20 yaşına gelmiş, hatta 26 yaşına gelmiş biri olarak bu vatani görevi elbet bir gün yapacaktım. Fakat itiraf etmem gerekir ki askere gitmek hiç aklımda yoktu. İş hayatına atılmışım, birikim yapmaya başlamışım, AÖF derslerinden kalmışım… (Askerliği kısa dönem yapmak için AÖF okuduğum doğrudur.) Son zamanlarda askere gitmeyi her ne kadar düşünmesem de şartlar ille de askere gitmem için baskı yapıyordu sanki. Saygıdeğer AÖF dört yanlış bir doğruyu götürür kuralından sonra vicdan yapmış olacaktı ki tek ders sınavlarını üç derse çıkarmıştı. Allah’ın hikmetine bakın ki benim de vermem gereken son üç dersim kalmıştı. Yaşın ilerlemesi ve AÖF’ün tek ders sınavını üç derse çıkarması. Bu iki etken benim askere gitmem için muazzam bir bahaneydi. Fazla düşünüp de zaman kaybetmek yerine kısa sürede askerlik şubesine gidip tecili bozdurdum. Tabi önce üç ders sınavlarını verdim.

Tecili bozdurduğumda geçtiğimiz senenin Ağustos ayıydı yanlış hatırlamıyorsam. Aklımda Kasım celbinde askere gidip Mayıs’ta geri dönmek vardı. (Askerliğini kısa dönem yapacak arkadaşlar için kış dönemi en doğru tercihtir.) Fakat ne yazık ki böyle olmadı. Aslında yine Kasım celbinde askere çağırıldım fakat ikinci grup olarak. Yani 1 Kasım’da değil de 15 Aralık’ta… Benden 45 gün önce askere giden arkadaşım haliyle 45 gün önce terhis aldı. Askere gidenler bilir orada 1 günün dahi önemi büyüktür. Her şeyi 1 Kasım’a göre ayarlamışken 15 Aralık’ta askere gideceğimi öğrenmek hoş olmadı.

Gün geldi askerlik yerleri belli oldu. Kısa dönem olduğum için tertibim bir önceki yazımda yazdığım gibi 97/4 değilmiş, 369/2 imiş. Acemi birliği Kastamonu, usta birliği ise Kars. (Kısa dönem askerlerin usta birliği askere gitmeden açıklanıyor.) Hem de jandarma olarak. Jandarma olmanın artılarından ve eksilerinden de yazının ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim. Kars’ı ilk gördüğümde direkt aklıma soğuk geldi. Bir insan soğuğu hiç mi sevmez, sevmiyorum. Hele bir de Kars’ı duyan yakınlarımın söyledikleri daha çok endişelendirmişti. Yok efendim neymiş, -30’ları görürmüşüm. Yok efendim neymiş parmaklarımız donarmış. Yok efendim neymiş çifter çifter içlik giyermişiz. (Termal içlik muazzam bir buluş.) Tabi herkes Kars hakkında konuşuyor fakat Kastamonu’nun soğuğundan bahseden hiç olmadı.

Askeriyeye girdiğim ana kadar hatta o postalları ve spor ayakkabısını boynuma dolayıp elime de 54 beden kamuflajı ve valizi verdikleri ana kadar askere gittiğimin farkında değildim. Ne bir heyecan ne başka bir şey. Fakat o an… Bir de bunların yanında kendi valizim. Bu arada acemi birliğinde tamamen kısa dönem asker vardı. Uzun dönem hiç yoktu ve Kastamonu tamamen doğuya asker yolladı. Herkesin sudan çıkmış balığa dönmesi, nereye geldim ben demesi, özgürlükten disipline bir anda geçilmesi herkeste bir şok etkisi yaratmıştı. İlk günler ne uyuyabiliyorsunuz ne yemek yiyebiliyorsunuz. Tuvalete bile gidemiyorsunuz. Bu durum sadece ben de mi var diye düşünüyordum fakat pek çok arkadaşımdan aynı şeyi duydum.

Acemi birliğine başladığım ilk günler gerçekten çok sıkıntılı geçmişti. Gerçi acemi birliğinin tamamı sıkıntıdan ibaretti. Öncelikle her sabah 6’da kalkıp soğuk suyla tıraş olmak tam bir işkenceydi. Hele ki sivilde yüzüne jilet vurmayan ben askerde bunun sıkıntısını baya bir çektim. Yemekler genel olarak kötüydü. Bu askeriyenin genelinde olan bir durum. Ben yemekler iyi diyen bir asker görmedim hiç. Annemin yaptığı yemekler gibi yemek beklemiyordum tabi ama en azından etler lastik gibi olmayabilirdi. Orada kuşbaşı kavramım da değişti. Kuşbaşı et kuşun kendisi kadar, tavuk budu ise tavuğun kendisi kadar falan vardı.

Yukarıda da soğuğu sevmediğimden bahsetmiştim. Ben Kars’ın soğuğundan korkarken Kastamonu’nun soğuğu ile tanışmıştım. Aman Allah’ım, ben böyle pislik, böyle rezil bir soğuk görmedim. İçinize değil ruhunuza işliyor resmen soğuk. Hasta olmamak elde değil zaten. Yaklaşık 40 kişilik koğuşlarda uyuyorsunuz. 1 kişi hasta oldu mu herkes hasta. Her akşam ambulans geliyordu bizim tabura.

Yaklaşık 1 haftanın sonunda elimize verdiler, G3’ü. Tüfeği elimize aldığımızda bir anlık heyecan acemi birliğinin sonuna kadar sabah 8’den akşam 5’e kadar tüfeği omzumuzda taşıyacağımızı öğrenince uçtu gitti. 4 kilo 250 gram. Yahu omzunda taşıyorsun ne var ki diyenler varsa şayet hiç düşündüğünüz gibi olmadığını söyleyeyim. Birkaç saat sonra kayışı astığınız o bölge çürümeye başlıyor. Yaptığımız da tüfekle sağa dön, sola dön, uygun adım yürü vs. Zaten kısa dönemseniz acemi birliğiniz boyunca yapacağınız tek şey yemin törenine hazırlık için yürümek olacak. Bacaklarımız kopana kadar yürüdük. Yürürken çalan o müzik hala kulaklarımda. Dıı dıtdıt dıttırıdıt dıtdırıdıttıt dıııdıt… Onun dışında verdikleri birkaç sözlü eğitimin dışında tüfeğinizin sıfırlama atışını, 25 metre ve 100 metre atışlarını yapıp acemi birliğini bitirdim.

Hazır acemi birliği ile ilgili yazacaklarımı bitirmişken ufak bir not düşeyim. Askere gidecek arkadaşlar şimdiye kadar anlattıklarımı ve bundan sonra anlatacaklarımı çok farklı şekilde de yaşayabilirler. Her yer aynı olmadığı gibi her komutan da aynı olmuyor. Belki sizin askerliğiniz çok daha rahat veya çok daha zor geçebilir. Belki çok güzel yemekler de yiyebilirsiniz, çok zorlu eğitimlere de tabi olabilirsiniz. Fakat unutmayın ki her sabah soğuk suyla tıraş olacaksınız.

Kars’a ilk adım attığımda her yer bembeyazdı ve soğuğun beklediğim kadar beni zorlamayacağını anladım. Soğuk oluyor fakat insanı hasta eden bir soğuk yok. En azından ruhuma işlemiyor. Kars’a gittim gitmesine ama merkezde mi kalacağım yoksa ilçesine mi gideceğim belli değildi. Bunun için de kura çektik ve Kars’ın herhangi bir ilçesine (İlçe ismi verip dertsiz başıma dert almak istemiyorum.) düştüm.

Görevim 28 köyden sorumlu ilçe jandarma karakolunda asayişten sorumlu jandarma eriydi. Burada asayiş ve jandarma kelimeleri anahtar kelimeler. Jandarma olarak askerliğinizi yaptığınızda piyadedeki gibi sadece nöbet tutmuyorsunuz. Daha aktifsiniz. Köylerde çıkan her olaya müdahil oluyorsunuz. Birkaç örnek vereyim. (Başımdan geçen asıl olayları biraz daha ileride anlatacağım.) Hayvan hırsızlığı olur siz gidersiniz, kız kaçırma olur siz ilgilenirsiniz, kavga dövüş olur siz arayı bulursunuz. En kötü yol kontrol ve arama devriyelerine çıkarsınız. Bu sayede de şafağınızın nasıl attığını anlayamazsınız. Zaten askerde en temel mevzudur şafak attırmak. Boş durduğunuz zaman düşünmeye çok fazla vaktiniz olur. Emin olun askerde düşünmek iyi bir şey değildir. Tabi ilk başlarda bu tarz olaylara gitmek yerine bol bol buz kırdığımızı ve kar kürüdüğümüzü de söyleyeyim.

Kars’ta en sıkıntı çektiğim konulardan biri telefondu. Askerde kameralı telefon ve sivil hat kullanmanız yasak. Ama kime sorduysam usta birliğinde akıllı telefona müsamaha gösterirler demişlerdi. Fakat hiç beklediğim gibi olmadı. En azından ilk zamanlar… Aradan bir ay geçtikten sonra hangi komutan hangi saatte koğuşa çıkar, hangi komutan koğuşa çıkmaz, hangi komutan tuvalete girer, hangi komutan telefonunuzu alsa bile geri verir öğreniyorsunuz. Bunları öğrendikten sonra akıllı telefon kullanımı konusunda bir miktar rahatladım diyebilirim. Ama genel olarak hep bir diken üstündeydik. Buna sebep olanlar da tabi ki yine askerlerdi. Bölük komutanının makamında fotoğraf çektirip bunu Facebook’ta profil fotoğrafı yaparsan istihbarat da seni yakalar. Ben de bir kez tamamen benim aptallığımdan dolayı telefonu yakalattım. Gece, ışıklar kapalıyken koğuşta telefonun parlaklığını sonuna kadar açıp o şekilde kullanırsanız yakalanmamanız elde değil. Telefonu yakalattıktan sonra yapacaklarınızı da öğrendiğiniz için pek problem olmadı açıkçası. Gerçi askerde telefonun yasak olması büyük bir avantaj sağladı bana, 6 ay içerisinde 20 kitap bitirdim. Yapacak bir şey bulamadığınız zaman kitap okumak en doğru tercih oluyor. Şu an telefon elimden düşmediği için kitap okumaya zaman bulamıyorum ya da o zamanı yaratamıyorum.

Yazıcı olduğumu söylemiş miydim? Askere gitmeden önce herkesin söylediği şey sen kesin yazıcı olursundu. Gerçekten de oldum. Hem de adam gibi bir adamın yanında. (Mete Komutan’ıma da buradan selam durayım.) Askerde adam gibi adam cümlesini kursaydım “ne yaladın be” cümlesini de duymam kaçınılmazdı. Karakolun idari işlerinde çalıştığım için tüm rütbelilerle aram iyiydi aslında. Hiçbirine bir saygısızlık ettiğimi düşünmüyorum. Hatta benden 2 yaş küçük uzman çavuşun hiçbir suçumuz yokken istikamet vermesine, yine aynı uzman çavuşun karakolda hiçbir iş yapmamasına rağmen sadece ay sonları birkaç saatini ayırıp yapması gereken işi 4 ay boyunca bizim yapmamıza (Onun hataları yüzünden birkaç saatlik işin saatlerimizi aldığını, istirahatimizden çaldığını da söyleyeyim.) rağmen… 4 ay boyunca işin nasıl yapıldığını anlatmama rağmen gittiğim gün dahi işin yanlış yapılmasından bahsetmek istemiyorum. Bir de Aytekin Başkan vardı. Muazzam bir adam, hayatımda gördüğüm en orijinal insan. Askerin hakkını yememek için iki gün boyunca mola vermeksizin çalıştığına bizzat şahit oldum. Aslında tüm komutanlarımız askeri seven, iyi insanlardı. Bu konuda şanslıydım.

Askerde vatan millet sakarya mevzusunun zerre kalmadığını da gördüm. Askere gidenlerin yüzde doksanı vatan borcu olarak değil de zorunluluktan gidiyor. O ortamda kalmadan bunun anlaşılması çok zor. Orayı gördüğüm için herkesin askere alınmaması gerektiğini, profesyonel ordunun ne derece önemli olduğunu anladım.

Orada pek çok olay yaşadım elbette. Ama ben, benim gerçekten aklıma kazınan ve ömrüm boyunca unutamayacağım mülteci olayından biraz bahsetmek istiyorum. Şubat ayının başlarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ardahan yolunda mültecilerin kaçtığı kamyonun arıza yaptığı ve bizim de olaya derhal müdahale etmemiz gerektiği ihbarı geldi. Üç ekip derhal olay yerine gittik. Kışın tam ortası, üzerimizde termal içlik, kamuflaj, eldiven, bere, boyunluk… Kat kat giyinmemize rağmen donuyoruz. Olay yerinde ise 100’e yakın mülteci, üzerlerinde incecik bir elbise, el kadar bebekler… O bebekleri görünce yüreği parçalanmayacak insan yoktur. Bizi İran askeri sanıp bizden kaçmaları, kaçanları kovalayıp yakalamamız, dağdan mülteci indirmemiz, civar köylerden mültecileri toplamamız… 8-10 saat falan ayrılmadık yani oradan. Asıl kargaşa karakoldaydı. 117 tane mülteci yakalamışsın ve işlemlerini yapmak zorundasın. Bu işlemler de ha deyince olmuyor. Nerede kalacak bu insanlar, garajda. Aman Allah’ım nasıl bir curcuna. Aralarında birkaç tane yavşak vardı, bizim aramızda mültecilere karşı gövde gösteri yapmak isteyen, haddi olmayan şeyler yapan yavşak askerler gibi. Sırf bunların işlemlerini bir an önce bitirmek için sabah beşe kadar çalıştığım oldu. (Tekrar sabah sekizde kaldırılmıştım.) Velhasıl kelam bunların işlemleri bitti, göç idaresine götürdük. Aralarından bir Pakistanlı ile tanıştım. Biraz sohbet ettik, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım kendisine. Ayrılırken biz bundan sonra arkadaşız deyip kolundaki saati hediye etti, numaramı aldı ve ailesine göstermek için onlara yardımcı olan biz askerlerle beraber fotoğraf çekindi. Yeter ki insanlığını unutmasın, insan her yerde insan. Her şey bittikten sonra da ellerine bir göçmen kağıdı verdiler ve serbest kaldılar. Madem serbest kalacaklardı biz niye günlerce uğraştık insafsızlar.

Kars’ta beni zorlayan en büyük şey ise her askerde olduğu gibi özgürlüğe ve yakınlarıma duyduğum özlem oldu. Terör bölgesinde olduğumuz için çarşı iznimiz uzun bir süre yoktu. Bir ara izin verseler de haftada 2 saat olduğu için ve ilçe dışına çıkamadığımız için pek bir şeyi değiştirdiğini söyleyemem.

Daha fazla uzatmak istemiyorum. Aklımdaki her şeyi yazmak isterdim fakat okumayı çok sevmediğimiz için günümüzde vloglara olduğu kadar bloglara değer verilmiyor ne yazık ki. Son olarak askerliğin bana sadece özgürlüğün değerini ve sabretmeyi öğrettiğini söyleyeyim. Bunun dışında hiçbir faydası olmadı. Oraya gidecek arkadaşlar da oranın uzun süren bir oyun olduğunu ve kendilerinin de en yüksek puanı almaya çalışan bir oyuncu olduklarını düşünerek askerliğini bitirmeye çalışırlarsa sıkıntı çekmeyeceklerdir. Ve unutmayın; severler ama zamanı durduramazlar.

Bana kahve ısmarlamak ister misin?

Bunları da okuyabilirsin
Yazı hakkındaki yorumun nedir?

15 Yorum
  1. Semih A.
    26 Haziran 2018 - 19:49
    Cevapla
  2. Mustafa Türk
    26 Haziran 2018 - 23:30
    Cevapla
    • Usluer
      2 Temmuz 2018 - 17:49
      Cevapla
  3. Muhammed UĞURLU
    27 Haziran 2018 - 13:18
    Cevapla
    • Usluer
      2 Temmuz 2018 - 17:48
      Cevapla
  4. Gokenim
    28 Haziran 2018 - 11:28
    Cevapla
  5. Nebi Kara
    29 Haziran 2018 - 15:37
    Cevapla
    • Usluer
      2 Temmuz 2018 - 17:47
      Cevapla
  6. Doğuşhan BALCI
    4 Temmuz 2018 - 14:35
    Cevapla
  7. Görkem CAN
    4 Temmuz 2018 - 17:51
    Cevapla
    • Usluer
      5 Temmuz 2018 - 09:54
      Cevapla
  8. Burak Göç
    13 Temmuz 2018 - 14:32
    Cevapla
  9. İslam
    14 Temmuz 2018 - 14:20
    Cevapla
  10. Çağrı Mustafa Alkan
    15 Temmuz 2018 - 14:57
    Cevapla
  11. Nizamettin
    30 Temmuz 2018 - 19:20
    Cevapla