Şehr-i İstanbul

Yaklaşık 1 hafta önce tatile çıkacağımı yazmıştım blogumda. Kocaeli ve ardından İstanbul. Sonunda memleketime gelebildim.

İlk durak Kocaeli-Karamürsel’di. Kız arkadaşımın yanı. 2 ay önce gitmiştim Karamürsel’e. Çok özlemişim. Şimdi ise üniversite dolayısıyla 1 yıl yanına gidemeyeceğim. Dopdolu 3 gün geçirdim O’nunla. Tabi hüzünlü bir vedadan sonra O’nu Karamürsel’de bırakarak İstanbul’a geçtik Buğra ile. Hani herkesin öve öve yere göğe sığdıramadığı şehre.

İstanbul ile ilk tanışmam hiçte güzel olmadı. Trafik, dip dibe yerleşim birimleri ve iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık. Hemde Allah’ın her saati. Hiç hoşnut olmadığım birşeydir kalabalık ortamlar. Nefret ederim desem yeridir. Tabi Konya kalabalık bir şehir olmayınca…

İstanbul’a kadar gittik kalabalık diye de gezmekten vazgeçecek değiliz ya. :) Sırayla yazmak isterim aslında nerelere gittiğimi ama sırasını hatırlamıyorum. Aklıma gelenleri yazayım.

Öncelikle o meşhur Taksim’i gördüm. Hemen ardından İstiklal’de bir yürüyüş. Ulan arkadaş çekilesi dert değil ordaki kalabalık. Her yaştan, her ırktan insan bulabilirsiniz. Zaten İstanbul’da Türkten çok turist gördüm diyebilirim. Televizyonda veya anlatılanlara bakarak pek çekici gelmedi İstiklal açıkçası. Birde dikkatimi çeken birşey Taksim Meydanı’nda Mini Cooper zabıta aracı olmasıydı. Boşuna demiyorlar mega kent diye. :)

Eminönü Yeni Cami’de kıldığımız iki rekat namaz ise farklı bir huzur verdi bana. Eminönü demişken o balık ekmeği atlamak ayıp olur. Ben öyle bir tat almadım balıktan. O kadar mı güzel olur. Hele birde bol soğanlı ise tamam. İstanbul’a giderseniz eğer mutlaka ama mutlaka balık ekmek yemeden dönmeyin. Sallanan kayıklar, balık ekmek yanındaki turşu, mis gibi balık kokusu…

Sultan Ahmet Cami’de gittik birde. Devasa bir yer. Kesinlikle burayıda görmelisiniz. Cami etrafında satış yapan insanlar. Hepsi turistlerle konuşa konuşa sökmüş İngilizce’yi. Maşallah çok güzel konuşuyorlar. Tabi 2 liralık malı 10 liraya vermeleri de ayrı bir konu. :) Sultan Ahmet etrafındaki bir çocuktan alınan ve ağzımı yapış yapış eden Osmanlı Macunu’da güzeldi yani.

Boğaz turumuz var birde. Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi, Boğaz Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Dolmabahçe Sarayı, Rumeli Hisarı. Daha var mı bilmiyorum, varsada unuttum. :) Özellikle boğaz turunda Buğra ile söylediğimiz şarkılar şahaneydi. Biraz üşümüşüz ama olsun.

Bunların hepsi bir kenara İstanbulda da bir ailem olduğunu bilmek çok güzel birşey.

Fotoğrafları da birkaç gün sonra yüklemeyi düşünüyorum bloga. Sağlıcakla kalın.

Bana kahve ısmarlamak ister misin?

Bunları da okuyabilirsin
Yazı hakkındaki yorumun nedir?

5 Yorum
  1. seckin
    16 Eylül 2011 - 12:03
    Cevapla
  2. chdkrks
    17 Eylül 2011 - 12:19
    Cevapla
  3. Popüler Kültür
    22 Eylül 2011 - 21:56
    Cevapla
  4. SeLo
    23 Eylül 2011 - 16:45
    Cevapla
  5. SnD
    14 Aralık 2011 - 00:48
    Cevapla