Terapi Seansları #2
İnsanın içinden geçenleri boşluğa anlatması ne de güzel bir şeymiş. Bu tarz yazılar yazmayı baya özlemişim. Serinin ilk yazısını yazarken devamının geleceğini hiç düşünmüyordum. Bırak devamını yazdığım yazıdan pişman olup da silerim diyordum. Pişman falan olmuyorum, aksine daha fazla yazacağım. Zaten bu tarz yazılar saman alevi gibi gelip geçici duygu patlamalarının sonucu çıkan yazılar. Yazdım yazdım, yazamadım bir daha katiyen yazamam. O yüzden de gecenin on iki buçuğunda, mutfağın bir köşesinde, sadece klavyeden çıkan seslerin eşliğinde bu yazıya başlıyorum.
Şu yazdığım yazıları okuyan insanlar ile yüz yüze gelsem ve bana, hadi yazdıklarını anlat deseler tek kelime edemeyecekken buraya yazıp içimde birikenleri kusabiliyorum. Samimi olarak söylüyorum ki birilerinin bir yerlerde bu yazıyı okuduğunu bilmek içimi ferahlatıyor. Her ne kadar buraya içimdekileri kussam da normal hayatta içine kapanık bir insan olarak kalacağıma söz veriyorum.
Bir önceki yazımda mantık ve duygu arasında sıkışıp kaldığımdan bahsetmiştim. Bu ikilemin beni bu kadar yoracağını hiç düşünmüyordum. Çünkü gün geçtikçe resmen bu ikileme bağımlı hale geliyor ve bundan zevk alıyordum artık. Çözüme ulaşmak için ufacık bir adım atmam gerekli demiştim ve o adımı attım. Tabi siz sadece adım attım cümlesini sıradan bir cümle gibi okuyorsunuz ama öyle olmadı işte. Üzerinde günlerce düşündüm, planlar yaptım, attığım adıma karşılık ne olursa ne yapabilirim diye notlar aldım, uygun zamanı bekledim ve en sonunda başardım. Uzun bir süreçti yani benim için. Peki sonuç? Attığım adıma karşılık aldığım tepki beni çok da tatmin etmedi açıkçası. Yani eder gibi oldu ama sanırım etmedi. Sağlam bir adım atamamış olabilir miyim, bilmiyorum. Ama iki kez denedim ve sonuç olarak mantığım biraz daha ağır bastı diyebilirim. Üçüncü bir adım demek kendi normlarımdan uzaklaşmam demek olur. Bir müddet daha mantık ve duygunun içimdeki savaşını izleyeceğim ve böyle giderse tahminimce mantığım galip gelecek. Sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam edeceğim. Tam tersi olmuş olsaydı hayatımda çok şey değişebilirdi. Yani şu an için bir kaybım gözükmüyor.
İnsanlar neden olduğu yaştan daha küçük gözükmek isterler? Ölüme daha da yaklaşmaktan mı korkuyorlar acaba? Bende ise durum tam aksi. 27 yaşında olmama rağmen fiziki yapı olarak ortalama yine bu yaşı gösteriyorum. Fakat görünen o ki kelleşme yolunda adım adım ilermekten ve bir miktar göbeğimin olmasından dolayı bu durum ilerleyen yıllarda değişebilir. Ama çok samimiyim hiçbir zaman dert edinmedim bunu kendime. Hatta olduğumdan daha büyük göstermeyi bile istediğim zamanlar oluyor. Hem düşünce yapısı hem de dış görünüş olarak olgun olmayı daha doğru buluyorum.
Çocukların makam sahiplerinin yerine geçtiği değil de makam sahiplerinin çocukların yerine geçtiği 23 Nisanlar görmek dileğiyle. Kutlu olsun.
Ben her zaman olduğu gibi son sigaramı da içip yarı ölü durumuna geçmeyi planlıyorum. Aslında bu saate kadar (01:34) çoktan uyumuş olmam lazımdı ama malum yarın tatil olduğu için geç vakte kadar uyuyabilirim. Hoşça kalın.
Not: Sigara sağlığa zararlıdır.
23.04.2019 – 08:54
Geç vakte kadar uyuyamadım.
Mantık ile duygu hiç bir zaman beraber yolda yürüyemezler, ancak kişi duygularını mantıklı birer kalıba sığdırabilirse ikisini idare etmiş olur. Kalıptan kastım yaşayış ve akıl gözünün içine sığdırabildiği kadar bir çizgi çekip, diğer her şeyi yanlış saymak kişiyi mutluluğa ulaştırabilir.
Aslında tam yapamasam da genelde ikinci cümlenizde yazanı yapıyorum diyebilirim. Duygularımı mantık çerçevesinde bir kalıba sığdırıp geri kalan her şeyi görmezden geliyorum. Bence burada mantık, duyguya göre bir miktar daha ön plana çıkıyor. Sonuçta duygularınıza bir kalıp çıkaran da mantığınız oluyor. Uzun zamandır böyle ve böyle olmasından pişmanlık duyduğumu hatırlamıyorum. Bunu yapmadığım zaman elimde olmayan sebeplerden ötürü huzursuzluğa kapılıyorum. Fakat yine de bazı zamanlarda sadece duygularımın veya sadece mantığımın diğerine göre daha baskın olduğu, hatta birinin diğerini tamamen ekarte ettiği de oluyor.