Yağmur Ve Getirdikleri
Hava sisli ve yollar ıslak.
Pencereden aşağıya doğru akan bi kaç damla.
Birbirine karışarak beraberinde pencere mermerin de oluşan su birikintisi.
Sokaklar boş…
Sadece bi kaç insan.
Kimisi evde can sıkıntısından oturamayıp kahveye gidiyor.
Kimisinin önemli bir işi var.
Adımları sık ve hızlı.
Bazısının da elinde bir sigara ağır adımlarla,
Yağmuru içine çekerek nereye gideceğini bilmeden yürüyor.
Sigarası tek kullanımlık ama içinde barındırdığı bir çok düşünce var.
Muhtemelen evde eşinin kendini işe yaramaz hissettirmesinden şikayetçi.
Kaçtığını zannettiği şeylerin gölgesine sığınıyor farkında olmadan.
Köşe başındaki dükkan haftasonu tatili olması sebebiyle kapalı.
Sürekli açık duran kepenklerinin altında iki sevgili.
Yağmura yakanlanmış olacaklar.
Sokak boş.
Geçenlerde durup bakmıyorlar zaten..
Koşar adımlarla gidecekleri yere biranönce ulaşma derdinde hepsi.
Kızın o güzel saçlarından yağmur yağıyor sevgilisinin avuçlarına.
Çok ıslanmış olmalı, hafiften de titriyor.
Erkekse üzerindeki ceketi çıkarıp kızın üzerine dolamakla meşkul, tedirgin..
Keşke kızında bu denli ıslandığı okadar umrunda olsa
Gökten düşen yağmur, toprağa hızla yaklaşıp hayat veriyor
Onlaraysa hayat veren besledikleri duygular.
Kendilerine bakıp durup duruken gülüyorlar.
Komik olduklarının farkında olmalılar.
Erkek aniden kızın dudağına bi öpücük konduruyor.
Kız ise kapıtıyor sıkıca gözlerini, yanakları sanki dalından yeni düşmüş kıpkırmızı bir elma.
Birinin görmesinden korkarcasına şaşkın ve bi okadar masum bakışlarla sarılıyor sevgilisine.
Sıkıca…
İlk olmalı bu.
Yağmur biraz daha diniyor.
Kız o anı birden bozarak cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktıktan sonra telaşlanıyor.
Alalacele omuzlarındaki ceketi erkeğin ellerine tutuşturarak yanağından hızlıca öpüp koşarak uzaklaşıyor,bulundukları yerden,eminim burayı hiç unutmayacak .
Belkide annesini bi şekilde kandırıp alışverişini hep buradan yapacak artık
Eve geç kalmış olmalı.
Babasından azar yememek için olduğundan daha hızlı bu sefer adımları.
Erkekse yüzündeki o aptal gülümsemeyle hala olayın etkisinde.
Göğüs kafesinde uçuşan kelebeklere engel olamıyor sanırım.
Bense hala neden onları izlediğimi bilmiyorum..
…
Hava kararmak üzere..
Komidin de anahtarını unutmuşsun yine.
Tarağını soracaksan eğer?
Her zamanki yerinde, aynanın yanında hiç dokunmadım,
Desem şimdi, yalan olur.
Arada bi alıp kokuna bakmak istedim,
Bi kaç saç telin düştü yere onuda beceremedim!
Yatağını hiç dağıtmadım, toplamamak için.
Yastık kılıfınada dokunmadım merak etme.
Teninin kokusu sinmiş zaten gitmeden önce
Sana kaç kez söyledim;
”Işığı açık bırak korkuyorum!” diye
Her neyse.
Sabahları, masaya bi tabak eksik koyuyorum işte oluyorsun diye.
Ben çayı şekerli içiyorum.
Reçeli sevmiyorum biliyorsun.
He unutmadan bide kapıcı seni soruyor sürekli, birlikte maç izleriz diye söz vermişsin geçenlerde.
Acil bi iş seyahatine çıktı yakında gelir dedim bende.
Akşamlarıda toplantın olduğu için tek başına yiyorum yemeğimi genelde.
Sonra sevmediğin o romantik filmleri koyuyorum Dvd’ye
Yanına da bi kutu peçete.
Dalga geçme diye ağlamayayım diyorum ama,
Anla dayanamıyorum işte.
Sarı kazağını giydim,izninle.
Kirli sepetinde unutmuşsun onuda.
Ellerimi çamaşır suyuna batırırken gördüm, kokun çıksın diye.
E tabi bi kaç gün çamaşır suyunun etkisi vardı ama geçti hala sen kokuyor nedense?
Kitaplarını açıyorum arada.
Terkedildiklerini hissetmesinler diye.
Eve balıkta sokmazdın hiç.
Korkma onuda almıyorum.
Her zamanki pastanenin her zamanki börekleri işte.
Radyoyu açıp kendime bir şarkı tutuyorum her sabah.
Hatta, balkona çıkıp bağıra bağıra söylüyorum.
Biliyorum gören deli diyordur muhakkak ama,
Senden sonra onu bile düşünmüyorum.
Saati kuruyorum, o hep buluştuğumuz yere tam saatinde gidiyorum.
Sen gelmiyorsun…
Ben bir bardak suda boğuyorum hayallerimi.
Umutlarımı yitirip, korkularıma yeniliyorum.
Eve gelip gidişini seyrediyorum bir kaçkez daha.
Yaram kabuk bağlamasın diye.
Sen birdaha, birdaha gidiyorsun.
Sonra yine unutuyorsun o sarı kazağını,
Yine kahvaltıyı tek başıma yapıyorum.
Yine beraber ektiğimiz çiçekleri gözyaşlarımla suluyorum.
Ve ertesi gün sen yine gidiyorsun.
Ben yine sonbaharın tüm renklerine bürünüyorum.
Resmini kokluyorum, kazağına bakıyorum..
Kapı çalıyor, açıyorum…
Kimse gelmiyor, sen gidiyorsun..
Bu saatlerde gitmiştin.
O günde hava yağmurluydu, yollar ıslak, sokaklar boştu.
Üşüyordum…
Ceketini falanda istememiştim ben halbuki, sende dolamamıştın omuzlarıma zaten.
Ellerini tutmak istemiştim sadece.
Yüzünde, tavırlarında anlamadığım beni tedirgin eden birşeyler vardı.
Sen, ben karşında dururken gözlerini kaçıramazdın böyle.
Herneyse işte !
Sonuç itibarıyla gitmiştin, başka bir toprağa hayat vermeye.
Gözlerimden yağarak…
Tuba Gündoğan