Yozlaş Milletim Yozlaş
Nereye gidiyoruz böyle? İnsanlığımız nereye gidiyor? Gerçekten olanlar karşısında bu iki soru bile az gelir bence. Türk milletini yozlaştırma görevini o kadar güzel yapıyor ki bazıları milletimiz gözünü kırpmadan seyrediyor bu olayı. Geçtiğimiz hafta İnkılap Tarihi dersinde şark meselesini işlemiştik. Şark meselesinden biraz bahsedecek olursam; Avrupalılar’ın Türkler’i Anadolu’dan kovmak istemesi, bunu yapamazlarsa Türkler’i Hristiyanlaştırmak istemeleri. Buradaki Hristayanlaştırmak kelimesi her ne kadar din değiştirmek gibi görünsede ondan ziyade kültürümüzden, geleneklerimizden ve göreneklerimizden bizleri uzaklaştırmasıdır. Hoş bunları yaptıktan sonra Hristiyanlardan ne farkımız kalır tartışılır. İşte bu mesele şuan tıkır tıkır işlemekte. Bunu görmek için çok uzağa gitmenize gerek yok. Televizyona bakmanız yeterli.
Geçtiğimiz günlerde İlker Ayrık’ın sunduğu Ben Bilmem Eşim Bilir adlı yarışmada kadın yarışmacının “Berk, hadi bebeğim beni başkasıyla düşün.” demesi ve insanların buna seyirci kalması milletimize neler olup bittiğinin ufak bir göstergesi aslında. (Ben çok nadir televizyon seyreden biriyim. Bu olayı da haber sitelerinde gördüm.) Yanlış hatırlamıyorsam RTÜK bu yarışmaya para cezası da vermişti ve bu olay da yaşanan ilk olay değil.
Sadece televizyon mu peki bizi yozlaştıran? Tabi ki değil. Dini ve milli değerlerimizi bizlere unutturmaya çalışan insanlar sanırım amaçlarına git gide ulaşıyorlar. Belki basit bir örnek olacak ama dini bayramlarda büyüklerimizi ziyaret etmek yerine acaba nereye tatile gitsem diye düşünmüyor muyuz? Milli bayramlarımız eskisi gibi kutlanabiliyor mu artık?
Aslında bu millet kendi kendine yozlaşmıyor. Bu milleti yozlaştıran insanlar bizlerin önüne oyalanacak bir şey atıp bütün işi arkamızdan hallediyorlar, hepsi bu.
Amaç-plan-ilerleme politikası ve sonuç.
Ülkemizin değerlerini kaybetmeye yönelik bu duyarsızlığına anlam vermiş değilim, ancak bir gerçek var ki Avrupa’lıların yaptıklarını yalnış görüp kendi yaptıklarını doğru görmek bu millete has bir durum.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisini biliyorsundur. Kaç bölümdür vurgulanmak istenen bir şey var.
Kafir Avrupa.
Kafirleri yola getirmek, kafirlere hükmetmek.
Aynı şey, her ikiside doğru değil. Marksist düşünmek gerekir biraz ama bence Lenin daha doğru düşünmüş..
Aslında bu durum tam tersi gibi geliyor bana İsmail. Kendi yaptıklarımızı beğenmeyip Avrupa’lıların yaptıklarına özenmek. Ben daha çok buna rastgeliyorum.
İki tane İsmail yorumu okudum. Olaylara bir tarihçi gözüyle bakıyorum şu anda. Öncelikle İsmail Nehir arkadaşıma bir bilgi aktarımında bulunayım sakın yanlış anlaşılmasın.
Osmanlı Devleti Kanuni Sultan Süleyman döneminde dünyanın en güçlü devleti konumundaydı ki bu bir uluslararası stratejidir, geçmişten günümüze dünyanın en güçlü devletlerine baktığımızda da bu böyledir, başka toplumların gelişmeleri biraz kulak arkası eder. Osmanlı’nın Kanuni döneminde bunu yapması bana çok normal gelir iken Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümünden sonra devleti idare edenlerin stratejik hataları bu çöküşte hızlı etkidir. Çünkü, devlet idarecileri bozulmanın nedeni olarak Avrupa’daki gelişmeleri görmemişler veya görmek istememişler, sorun olarak hep Kanuni Kadim’e dönemedikleri üzerinde durmuşlardır. Ve çözülme de duraksız bir şekilde devam edip gelmiştir.
Ve Usluer kardeşim, biz kendi yaptıklarımızı o kadar çok beğenmişiz ki, işte Avrupa’yı bir türlü üst kısımda dediğim gibi bilimsel açıdan yakalayamamışız. İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırmakta fayda var. Günümüzde ise zaten medya taşeronların elinde maşa olmuş. İstediği düşünceyi empoze ediyor. Sonra da adına düşünce özgürlüğü diyor, basın özgürlüğü diyor. Kendi kültürümüze sahip çıkamayan nesiller yetiştirmek bizim suçumuz bence.
Velhasılı kelam, bu iş Marksist-Leninist düşünce ile aşılacak iş değil. Aşılacak iş olsaydı zaten bu düşünceler şu anda dünyaya hükmeden güç olurlardı. Sadece içte Milliyetçi-Halkçı dışta barışçı olsak bir çok sorun çözümü için adımlar atılacaktır.